26 Mart 2015 Perşembe

Sema Özdemir ' in Hikayelerinden (Romantik) 1. Bölüm ^^



Romantik-1. Bölüm
Sema Özdemir

“Yağmur”

“Hıı?” diye söylenip kitabımı okumaya devam ettim. Hem de en heyecanlı yerindeydim. Katilin biraz sonra kim olacağını öğrenecektim. Kitap okumak başka bir dünyaya geçiş yapmak gibiydi. Tüm dertlerimi, üzüntülerimi unutup başka insanların hayatlarını keşfetmek biraz olsun her şeyi farklı kılıyordu.

“Kırmızı kazağımı gördün mü? Bugün hava çok soğuk olacakmış.”

Kafamı olumsuz anlamda sallayarak ona cevap verdim. Birkaç ses duyunca kısa bir an başımı kaldırıp ne yaptığına baktım. Kitaba eğdiğim başımı hızla tekrar Yunda'ya çevirdim.

“Hey dolabımı karıştırmamanı söylemedim mi sana?” Kitabı yatağın üzerine bırakıp hızla dolaba yöneldim ve aynı hızla dolabı çarparak kapattım.

“Sadece var mı diye bakıyordum.” diye alçak sesle konuştuğunda sertçe yüzüne baktım.

“Olsaydı söylerdim değil mi?” diye daha fazla sert konuştuğumda gözlerini kırpıştırdı. Ah hayır! “Şey, özür dilerim. Neyse sanırım yeşili giyeceğim.” diye mırıldanıp kendi dolabının yanına gidip dolaptan dediği gibi yeşil kazağını giydi. Odadan çıkana kadar onu izledikten sonra derin bir nefes verip karşıdaki sandalyeye oturdum. Neden ona kızdım ki? Ebru yüzünden dünden beri gergindim ve sürekli Yunda'ya bağırıp duruyordum. Yurtta tek kişilik hiç oda yoktu en az iki kişilik vardı ve bende yanında kalacağım kızın benden nefret edeceği konusunda emin olup rahatlarken Yunda herkesten farklı olduğumu ve bu yüzden beni çok sevdiğini söylemişti. Dolabı tekrar açıp kısaca göz gezdirdiğimde alt rafında görünen kırmızı kazağı elime alıp baktıktan sonra ister istemez dudaklarım titreyip gözlerim doldu. Neden bu kadar kırıcı olmak zorundaydım ki. Böyle biri olmaktan nefret ediyordum.

Yatağın üzerindeki kitabıma bakıp kazağı Yunda'nın yatağının üzerine koydum. Ne yapacaktım şimdi? Özür dilemezdim. Neden bir şey yapmak için düşünüyordum ki. Ben yıllarca insanlara bunu yapmadım mı? Amacım onun benden uzaklaşması değil miydi? Kitabımı yana koyup kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım. Müziğin sesini sonuna kadar açıp gözlerimi huzura kapattım.

Bir gürültü yüksek ses müziğimi aşıp kulağıma geldiğinde gözlerimi araladım. Kulaklığımı çekip yatakta doğrulduğumda Yunda özür dilercesine bana baktı. Kulaklarım hala müzikten dolayı uğuldarken ona döndüm. Uyuyakalmış olmalıyım ki pencereden baktığımda hava kararmıştı. Yerdeki sandalyeyi düzeltip yatağına ilerledi. Yatağın üstündeki kazağı eline aldığında ayağa kalktım.

“Onu bulmuşsun?” diye sorarcasına bana baktığında odadaki banyoya ilerledim. “Evet.” diye uyku sersemiyle konuştuğumda yatağına oturdu. “Neredeymiş?” diye tekrar sorduğunda kapıyı açıp banyoya girdim. Bu asabiliğimden kurtulmak istiyordum. İnsanlarla düzgün iletişimim olsun istiyordum. Diğer herkes gibi mutlu görünmek değil de gerçekten mutlu olmak istiyordum.

Yüzümü yıkayıp odaya girdiğimde Yunda çoktan üstünü değiştirmişti. Üzerini düzelttikten sonra bana döndü. “Beni bekle, elimi yüzümü yıkayayım sonra beraber yemeğe ineriz.” Başımı olumlu anlamda sallayıp dolabıma yürüdüm. Yeni uyandığım için nedensizce üşüyordum. Hırkamı giydiğim sırada Yunda banyodan çıktı. Dışarı çıkarken kafamla işaret verdiğimde arkamdan geldi. Uyandığımda gergin ve sinirli olurdum. Hele ki bir nedenden dolayı uyandırılmışsam. Yemekhanede sıraya girdiğimizde etraftakilere göz gezdirdim. Çoğu sohbet ediyor, kahkalarla gülüp şakalaşıyorlardı. Ben bunları asla yapmazdım. Ben köşede sessizce yemeğini yiyen ve insanların dikkatini çekmek istemeyen biriydim. Yemeğimizi alıp karşılıklı oturduktan sonra sessizce yemeğe başladık.

“Yağmur?”

“Efendim.” deyip başımı hafifçe yukarı kaldırdım. Gözlerini etrafta dolaştırdıktan sonra gülümseyerek bana döndü. “Hani sen ev arıyordun ya, yurttan çıkmak için.” dediğinde olduğum yerde doğrulup dikkatimi ona verdim. “Eee.”

“İşte bize bir ev buldum.” Kaşığı tabağın kenarına koydum. Dirseklerimi masaya dayadıktan sonra ellerimi yukarıda birleştirdim. Tek kaşımı yukarı kaldırırken “Bize.” diye söylediği lafı tekrarladım. “Seninle birlikte bir eve geçeceğimi söylemedim.” Somurtup yemeğiyle oynamaya başladığında kısa bir süre onu izledim. Benden bir yaş küçüktü. Kalbi çok temizdi. Saf, her zaman iyiliği gören kötü düşünmeyen bir kızdı. Böyle kişileri katlanamıyordum. Çünkü böyle insanlar hep kandırılır ve başkaları tarafından zarar görürdü ve sonunda üzülen taraf olurlardı. Onların kolayca insanlara kanmaları beni delirtirdi ama şuan karşımda durup arada dudaklarını aralayarak bir şeyler mırıldanan kız peşimi bırakmıyordu, gülümsedim.

“Anlatmayacak mısın?” diyerek tebessüm ettiğimde uzun kirpiklerinin arasından bana baktı. “Neyi?” Elime kaşığı alıp ben de yemeğe devam ettim. “Şu evi. Nasıl buldun ve nerede?”

“Beraber mi kalacağız?” diye sorduğunda duraksadım.

‛Evet Yağmur. İlk önce kıza istemediğini imâ et. Şimdi de beraber kalma mesajı ver. Kız seni dengesiz sanacak.’

‘Değil misin?’ diye kendi kendime hesap sorarken kaşığımı bir kez daha bıraktım. “Evet ama bazı şartlarım var. Mesela eve asla erkek getiremezsin. Ben olmadığım zamanlarda belki ama ben evdeyken evimde erkek istemiyorum.”

Yunda bir kaç saniye duraksadıktan sonra başını olumlu anlamda salladı. “Senin şartların var mı, Yunda?” Tek kaşımı kaldırıp cevap vermesini beklerken parmağını dudağına götürüp kenardaki saçını çekti.

“Aslında şart değil biliyorsun ki ben ev işlerinden pek anlamam.” diye gözlerini kısıp mahcupça gülümsedi.

“Öğrenirsin.” diyerek sözünü keserek arkama yaslandım. Benim için sorun olmazdı çünkü annem çoğu zaman işte olduğu için ev işlerini okuldan gelince ben yapardım. Eve yorgun geliyor diye yemeği hazırlar onu beklerdim. Bazı geceler ise yemeği beş altı defa ısıtıp sonra beklemekten vazgeçip yattığım olurdu. Kafama dolan anılardan silkelenerek kendime geldim.

“Ne zaman görmeye gidiyoruz eve?” Gülümsemem onu da gülümsetirken yemeğime geri döndüm. “Yarın okul çıkışı uğrarız. Sen kaçta çıkıyorsun. Benim öğleden sonra dersim yok.” Kafamı olur anlamında salladım ve artık bitirmek üzere yemeğime yoğunlaştım.

###########

Evi görmeye gittikten sonra kiracıyla parayı da konuşup anlaşamayınca vazgeçtim. Çok pahallıydı ve vereceğimiz paraya hiç değmiyordu. Ev konusu da bir sonuca ulaşmayınca hüsranla üniversiteye gidip öğleden sonraki derse yetiştim. Yurt çok kalabalıktı ve o kalabalıkta bazen boğulacak gibi hissediyordum. Fazla insana gerçekten tahammülüm yoktu. Mesela dışarıda geziceksem akşamları gezerdim. Az insan çok huzur. Dersten erken çıktığımızda kampüse ilerledim. Kitabımı okuyacak bir yer bulmalıydım. Üç gündür deli gibi katilin kim olduğunu merak ediyordum. Bu taraf fazla kalabalık olunca sessiz bir yer aramak için yürümeye devam ettim. Daha önce gelmediğim bölgeyi tanımamayı umursamadan oradaki bir ağacın altına oturup kitabımı çıkardım. Artık katilin kim olduğunu öğreneceğim için gerçekten içten bir şekilde gülümsedim. Ağaca daha fazla yaslayıp kitabı yavaşça açtım. Bir kilp sesi kaşlarımı çatmama neden olurken sesin geldiği yere baktım. Kahverengi hırkalı yan tarafında kaba bir çantası bulunan ve makinesini bana doğrultmuş olan kumral çocukla göz göze geldim. Elindeki makineye bakıp tekrar gülümseyerek bana baktı.

“Çok güzel çıktın.” diye mırıldandığında sinirle kaşlarımı çatım. Bu çocuk kim olduğunu sanıyordu da fotoğrafımı çekiyordu.

“Fotoğrafımı çekmek için kimden izin aldın?” diye sert tonda konuştuğumda bir an afallayarak tekrar fotoğraf makinesine baktı.

“Şey, ben...”

“Onu hemen sil.” diye ayağa kalkıp ona doğru giderken bir adım geri gitti. Hala aptal gibi yüzüme bakması beni daha da sinirlendirirken hızlı birkaç adımda yanına vardım.

“Sağır mısın? Yoksa aptal mı?”

Elindeki makineyi çekiştirdiğimde bir anda silkinerek çekiştirdiğim makineyi kendine çekti. Tekrar kendime çektiğimde aynı hareketi tekrarlayıp kendine çekti.

“Bırak şunu. O fotoğrafı sileceğim.” diyerek kendime çektim.

“Bu makine bana ait. Resim de öyle.” dedikten sonra tekrar çekti. Fotoğraf makinesi bir an ellerimin arasından kayıp ona doğru savrulunca oda tutamayarak makine kafasının üstünden arkaya, yere düştü. Çakıldı. Gözlerim istemsizce kocaman olup elimi ağzıma götürdüğümde hızla arkasını dönüp fotoğraf makinesini eline aldı ve incelemeye başladı. Makinenin birkaç parçası yerde dururken makineyi tuttuğu eline de makineden birkaç parça döküldü. Yüzümü buruşturup biri var mı diye etrafa baktım. O makine çok pahallı bir şeye benziyordu ve büyük ihtimalle birazdan bir cinayet işlenebilirdi. Yavaşça geriye doğru yürüyüp fark ettirmeden kaçmak için ilk önce ona sonra geriye doğru baktım. Hızla arkama dönüp koşar adımlarla ilerlerken bana seslendi.

“Hey, dur!” Kafamı çevirip arkaya baktım. Önüme gelen saçlarımı arkaya atmaya çalışırken omuz silktim.

“Senin hatandı. Silmeme izin vermeliydin.” diye seslenip daha hızlı hareket edip oradan uzaklaştım. Bizim binanın bulunduğu yere doğru ilerlerken hala arkama bakıp gelip gelmediğini kontrol ediyordum. Binaya girip çantamı almak için dolabıma ilerledim. Sanırım bugünlük yurda geri dönecektim. Çantamı alırken aklıma kitabım geldi. Benim bir tanecik cinayet romanım! Onu nasıl unuturdum. Dudaklarımı bir birine bastırıp birkaç saniye durdum. O çocuktan niye korkmalıydım ki. Sonuçta onun hatasıydı ve bana da hiçbir şey yapamazdı. Neden bu kadar aksiyona bağladım ki zaten.

Geri dönüp kitabımı almak için ağaçlık alana doğru ilerledim. Dudaklarımı dişlerken o çocuk var mı diye etrafıma bakıyordum. Soğuktan her yıl mutlaka çatlardılar ve alışkanlık olarak her iki saniyede bir dudaklarımla oynardım. Oturduğum ağacın altına geldiğimde kitabımı bulamayarak kaşlarımı çattım. Ağacın etrafında iki kez döndükten sonra kafamı yukarıya kaldırıp dallarına baktım. Yoktu! Ellerimi belime koyup görüş açımı biraz genişlettim. Uzaklaşıp etrafındaki ağaçların altına da baktım ama yoktu. Ayağımı yere sinirle vurup saçımı karıştırdım.

“Kesin o aptal çocuk aldı kitabımı.”

#

“Ne yaptın? Çocuğun profesyonel fotoğraf makinesini mi kırdın? Sonra da kaçtın öyle mi?” diye hayretle bana bakan Yunda'ya sinirlenip ters ters bakmaya başladım.

“Gülmeye devam edersen şu elimde görmüş olduğun hukuk kitabını çok değerli yüzünde bulursun.” dediğimde gözlerini kocaman açarak gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

Bir kaç dakika sonra sesini tekrar çıkardı.“Yakışıklı mıydı?”

“Yunda!” diye kızıp ayağa kalktığımda dikkatini bana verdi. Olayı ona anlattığıma beni pişman etmiş, geldiğimden beri sürekli sorular sorup durmuştu.

“Hadi ama söyle yakışıklı bir şey miydi?”

Kafamı pencereden ayrılmadan o görüntüyü tekrar gözümün önüne getirdim. Yakışıklı bir çocuktu aslında.

“İdare ederdi işte. Zaten fazla hatırlamıyorum ama aptal bir şey olduğu kesin. Çocuğa bir şey söylüyorum öküzün trene baktığı gibi bakıyordu.” deyip ileriye sabitleyip kocaman açtığım gözlerimle çocuğun taklitini yapmaya çalıştım. Yunda tekrar bir kahkaha atarken masaya oturup ders kitabımı elime aldım.

“Acaba tekrar karşılaşsanız ne olurdu?” Kafamı kitaptan kaldırıp sandalyenin kenarına kolumu atıp ona döndüm ve ciddi yüz ifademle baktım.

“Yunda, izin verirsen ders çalışacağım.”

“Tamam, sustum.” deyip eliyle dudaklarına fermuar yaptığında susmayacağını bilsemde derin bir nefes verip kitabıma geri döndüm.

#######

Bir hafta hızla geçmişti. Dersler yaklaşan finaller beni zorlamasın diye önceden çalışmaya başlamıştım. Koridordaki dolabıma ilerleyip kapağını açtım. Alt rafına defterimi koyup tekrar kapattığımda bir an duraksadım. Olabilir miydi? Hızla tekrar dolabını açtığında kaybettiğim kitap üst rafta duruyordu. Onu buraya koyanın dolap kapağını nereden açtığını merak ederken “Bu ne?” diye kendi kendime söylendim. Kitabı aralayıp arasındaki broşürü elime alıp inceledim. Bir resim sergisiydi, yarın şehir merkezinde bir kültür otölyesinde olacak bir sergi. “Bana ne bundan?” diye söylenirken bir an düşündüğüm şeyin gerçek olma ihtimaliyle panik içinde sayfaları gezdim. Tam rahatlayıp kendime gelecekken sondaki sayfayı açtım. Elimde kitap elimde gülümserken çekilen fotoğrafa şoka uğramışcasına baktım. Nasıl olur? Onun makinesi bozuldu. Resmin altındaki yapışkanlı not dikkatimi çekerken dolaba yaslandım.

“Benden kaçabileceğini mi sandın? Makinemi kırmanın bedeli ve çok güzeldi onu sergiye koymadan duramadım.”

Notu elimde buruşturup tekrar resme odaklandım. Altında resmin adı yazıyordu.

‘Gönülçelen.’




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Kore Oppa Unni ^^